“Sen yağmuru
çok seven küçücük şey,
Ben kendine geç
kalan bir kadın.
Sen kalbime
denk gelen küçücük şey,
Ben kendini aşk
sanan bir adam.
Beni sevmesen
de, görmesen de hayat sürerdi yine
Ama kendimi
sevmezdim şimdiki kadar
Beni seçmesen
de, yok desen de güneş doğardı yine
Ama gülmeyi bilmezdim
şimdiki kadar
Birden geldin
aklıma yakıverdin ışıkları
Hayret ettim
kalbime bazen mutluluktan.”
Hiç önyargılı
olmamak lazım aslında. Nötr olduğum Tuna Kiremitçi’nin bu şarkısı örneğin aldı
çekti içine beni ve beynim kazanken bir bakmışım defalarca dinliyor ve
dinledikçe hafifliyorum. Tıpkı senin kadar uyumlu olabileceğim biriyle
tanışabileceğim umudu hiç yokken, öylesine katıldığım bir aktivitede seninle
karşılaşıp tamamen yabancı bir dünyanın
nasıl da benimle aynı dünyaya sahip oluşuna şaşırdığım gibi.
Sınırları
olmayan bir boşluktayım. Ruhumda kanatlarım var gibi. Nil’in dediği gibi:
“Geldiğim gibi gidebilirim. Zincir yokki benim boynumda.” İlk defa sadece
hissetmek için yaşayabiliyorum. Öylesine ferah öylesine keyif verici ki.
Sürekli duygu
gelgitleri içindeyim. Aklıma düştüğünde yüzüm sebepsiz gülüyor, sonra gözümü
kapıyorum ve ruhumda hissediyorum bana sarılışını, kalbim başlıyor atmaya
yerinden fırlayacakmış gibi. Sonra hayalini kuruyorum; kalbinin kalbime denk
gelişini kucağında, nefesim yumuşacık teninde ısınırken, sen saçlarımı koklamaya doyamazken... Derken gözlerime
bakışın canlanıyor zihnimde, o şefkatli güven veren gülüşün ve huzura
bırakıyorum kendimi. Tıpkı o an hissettiğim ılık ifade yerleşiyor yüzüme.
Mutluluktan resmen şişiyormuş insan, ilk defa deneyimliyorum. Sanki altın vuruş
gibi. Dozunu kaçırmamaya çalışıyorum. Duygular sürükleniyor bir kenara. Mantığım elinde uçan
süpürgesi olan cadı gibi yerleşiyor gözümün önüne. Çok geçmeden irkiliyorum,
bir film şeridi gibi konuşmalarımız çınlıyor kulağımda. Bana o derece açık
oluşun. İçimden bir ses diyor ki herkesin hayatı kendi tercihlerinden oluşur.
Senin o ana denk gelmen bir tesadüf, sizin henüz sebebini bilmediğiniz. Evrenin
bir bildiği vardır diyorum. Yaşanacaksa yaşanacak. Tesadüfen az önce denk
geldiğim cümleyi anımsıyorum: “Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorsak, belki de
bulunmamız gereken yer hep orasıdır.”
Sonra yine dış
ses geliyor ve başlıyor beynimde bir münazara sanki. İki tarafın da tez ve
anti-tezleri o kadar kuvvetli ki kendimi beceriksiz bir moderatör gibi
hissediyorum, kontrolden uzaklaştıkça. Kontrol de ne ki diyorum; ben kontrol
altında olmak, kontrol altına almak veya kontrol altına girmek istemiyorum ki. Bu özgürlüğü
hissedebilmek için onca uğraştım emek verdim kendime, şimdiyse hayat beni sınıyor
sanırım diyorum.
Adını
koyamadığım bir soğukluk hissediyorum derken sana. Ne gerek vardı, kapı
aralıktı, açıktı. Merak olamaz sadece hissettiklerin. Senin doğana aykırı bu.
Bu kadar mekanik biri değilsin. Niyeydi yine bu telaş? Sürekli kaçıyoruz
birbirimizden, kendimizden. Hani akışta olacaktık? İletişimden kaçınca,
aklımızdan da mı çıkmış oluyoruz şimdi. Ben bu derece yoğun hissedebiliyorsam,
sen ne hissediyorsun acaba diye merak ediyorum bir yandan. Zira nasıl inatla
aldın bu safta yerini. Oysa şimdi içimden gelince sana erişemiyorum, ne mana!
İlk başta seni
hiç tanımadan içini, olacakları görebildiğim gibi şimdi de görüyorum bazı
şeyleri. Ama diyemiyorum, dememeliyim. İkilemlerle dolu zihnim. İhtimaller.
Aslında cevap denge. Biliyoruz ikimiz de, dengeyi kurabilsen tüm bu
güzellikleri yaşayabileceğiz ama olay zaten mantığın ve duyguların arasında
denge kuramayışın. Diğer yandan diyorum ki, akışta kalamıyorsa vadettiğim bu
özgürlüğün layığını verecek misin acaba?
İlk defa
doğrunun tek olmadığı gerçeğini bu kadar iliklerime kadar hissediyorum. İşin
garibi kendim mutlu olabileceğim şekilde bencil davranamıyorum. O kadar masum o
kadar saf bir duygu ki sana hissettiğim, sen nasıl mutlu olacaksan, için nasıl
rahat edecekse öyle karar verebilmen için geri çekiyorum kendimi. Oysa içim
nasıl coşkulu, tek istediğim bu yüksekliği seninle paylaşmak, çılgınlar gibi
eğlenmek, müzik yapmak, saatlerce birlikte gülmek, gecenin bir yarısı birlikte koşmak,
denize atlamak, dağlara çıkıp doğayla bir olmak, toprağın kokusunu birlikte
hissetmek, yıldızlardan hayaller kurmak, yeni yerler ülkeler keşfetmek, ruhumuzu doyuracak ne varsa yapmak. Çok şey
mi istiyorum? Sadece önünü ardını düşünmeden mutlu olmak istiyorum, mutlu
etmek.
Nedense yine
duruyorum birden. O soğuk dalga yeniden vuruyor yüzüme. Ben ve sen olmaktan
çıkıp üçüncü bir göz gibi bakmaya başlıyorum. Yaşadın hadi diyorum. Ne olacak?
O özgürleşemiyor, cesaret edemiyor çünkü henüz yabancı kendindeki bu hale.
Öncelikleri başka, korkuları farklı. Onun için en büyük cesaret özgür
olabilmeye çalışmak ve özgürlük de anda kalmak, oysa senin için akışına
kaptırmak, deneyimleyerek yol almak birlikte. Belki de onun kendini keşfi için
bir araçsın diyorum sonra. O yüzden anda kalmak istiyor bilinçaltı. Çünkü bir
anda varsın, sonraki anda yoksun. Puff uçtun gittin kuş gibi. Zahmetsiz. O an,
ruhumun yere göğe sığamadığı kocaman özgürlük hissi yerini kafese girmiş bir
kuşun ürkekliğine bırakıyor. Kaçarak uzaklaşmak istiyorum ondan. Yaşanmamış
saymak, ama yapamıyorum. O kadar gerçek ki, o kadar beni tamamlayan ki.
Görünmeye çalıştığı o mekanik insan değil biliyorum. Yine mutluluktan bir
gülümse yerleşiyor yüzüme, bu sefer coşkuyla değil, özlemle tutkuyla yanımda olmasını
istercesine, olmayacağını bilerek.
O kadar belli
ki duygularından mantığı yüzünden kaçmaya çalışması. Yardım etmek istiyorum ama
biliyorum ki yardımım ona yanlış olur, kendi kendine bu sınavın içinden çıkmayı
öğrenmeli. Bu sınav onu güçlendirecek, sonucu ne olursa olsun. Şu an
alışkanlığının hırsıyla fırtınaya karşı dikiliyor inatla, aslan edasıyla. Eğer
olmuyorsa oldurmaya çalışmamak gerektiğinde değil henüz. O yüzden o suda
boğulmak yerine suyun akışına bırakmayı öğretiyor şu an belki de hayat. Ve bu
acılı olacak. Doğası öyle öğrenmenin.
O şu an
yağmurun rüzgarından korkuyor oysa korkulacak bir şey değil. Bazen de rüzgara
kapılmak gerekir. Bilemezsin belki de seni doğru yere savurur bu sefer. Bunu
görüyor aslında ama kabullenemiyor. Çok normal. Çözüm arayışları içinde.
Bana düşense
bir kenarda izlemek. Ne zamana kadar ve ne hislerle bilmiyorum. Tek bildiğim
tevekkül kazanıyorum. Ve yeni hisleri deneyimlemenin zenginliğini ruhumda. Daha
da olgunlaşıyorum. Kısa da olsa yaşanmış güzellikler bir yana, yüzüme yerleşen
bu mutlu gülümseme ve tevekküle ulaşma yardımı için bile teşekkür borçluyum.
(16.06.2018)